Duygusal İlişkilerde Bağlılık

Duygusal İlişkilerde Bağlılık
Fotoğraf: Öyküm Hüma Keskin

Hepimizin yaşam boyu duygusal desteğe ihtiyacı vardır. Duygusal ve psikolojik ihtiyaçlarımızı karşılamanın en etkili ve gerekli yolu ilişkilerdir. Bu ihtiyacı karşılamak için birine veya birilerine bağlıyız. Sosyal bir bağlama doğduğumuzda bakım verenimizle başlayan ikili ilişki, yaş aldıkça genişler. Bu genişleme süreci, hem kendimizi hem de çevremizi tanımamıza ve büyümemize olanak sağlar.

Partnerimizden destek almak, zorlayıcı duygu durumlarında arkadaşlarımızla dertleşmek, anlamlı ilişkilerimizde şeffaf olmak ve olduğumuz gibi kabul görmek, onaylanmak ilişki kurmanın en büyük faydalarındandır. Ancak, incindiğimiz, hayal kırıklığına uğradığımız, terk edildiğimiz, terk ettiğimiz ve endişelendiğimiz ilişkilerimiz de olabilir. İkili ilişkilerimizde çatışma, üzüntü, ayrılık ve yas gibi zorlayıcı duygular ve olaylarla karşılaşmak mümkündür. İlişkilerimizin kaynağının bağlılık mı yoksa bağımlılık mı olduğuna bağlı olarak yaşadığımız deneyimlerin niteliği ve kişisel refahımız etkilenir.

Sağlıklı bir yakınlık için öncelikle yeterince uzaklaşmak gerekir. Doğduğumuzda bakım verenimizle simbiyotik, iç içe geçmiş bir ilişki içindeyizdir. Çünkü ihtiyaçlarımızı ve temel bakımımızı tek başına sağlamamız mümkün değildir. Gelişim dönemine uygun olarak annemizden ayrışıp birey olmayı öğreniriz. Hem bir ilişki içinde güvende hissetmeyi hem de uzaklaşabilmeyi öğreniriz. İlerleyen dönemlerde bağ kurma ya da bağımlı olma temellerimiz, erken çocukluk döneminde kurduğumuz yakın ilişkilerde atılır. Bu dönemde ihtiyaçlarımız karşılanmamışsa ya da fazla karşılanmışsa, özellikle romantik ilişkilerimizde bunun etkilerini gözlemleyebiliriz. Çünkü tamamlanmayan bir ihtiyaç farklı bağlamlarda ve formda tamamlanmak için yeniden karşımıza çıkar.

İlişkilerin doğrusal bir grafiği olmadığı için bağlılık ve bağımlılık kavramlarını karıştırabiliriz. Birine bağlı olmak, güvende hissettiren bir zemin iken, bağımlı olmak endişe hissettiren kaygan bir zemin gibidir. Bu kavramları anlamanın önemi, ilişki dinamiğimizi etiketlemek veya yargılamaktan ziyade, ilişkilerimizin ya da kendimizin ihtiyaç analizini yapabilmektir.

Bağımlılığı bir spektrum olarak düşünebiliriz. Duygusal ihtiyaçlarımızı tek başına karşılamaya çalışmakla, “ben onsuz yaşayamam” arasında salınabiliriz. İki uç arasında desteklendiğimiz ve güvende hissettiğimiz yer, bağlı olduğumuz zemindir. Duygusal ihtiyaçlarımızın tamamını partnerimizin karşılamasını beklemek, yalnız zaman geçirirken endişe ve boşluk duyguları hissetmek, benlik saygımızı ve öz değerimizi sadece bir başkasının varlığında belirlemek, yoğun terk edilme duygularından kaynaklı kontrol etmek ve suçlamak, aşırı sahiplenme ve kıskançlık duyguları, bağımlılık örüntüleriyle ilgili ipuçları olabilir. İpin ucunu kaçırmak tanıdık bir yer olabilir, ancak yeniden yakalamak mümkündür. Bağımlılık öğrenilmiş bir yapı ve davranış biçimidir. Bu yüzden ilişki içinde karşılıklı çaba ile değişen ve dönüşen bir yere taşımak, ilişki dinamiğini endişeden huzurlu bir yere taşıyabilir.

Partnerimizin her ihtiyacımızı karşılayamayacağının farkında olmak önemli bir adım olabilir. Sağlıklı bir yakınlık için belirli bir mesafede durmak, yani iç içe geçmiş bir ilişkiyse sınırları belirlemek gerekebilir. Örneğin, ilişkilerimiz içinde aşırı fedakarlık yapıyorsak ve bu zamanla bizi öfkeli hissettiriyorsa, fedakarlık şemasının hangi ihtiyacımızı karşılamak için ortaya çıktığına bakabiliriz.

Bazı durumlar duygusal istismar haline dönüşmüş olabilir. Böyle zamanlarda neden kaldığımızı ve gidemediğimizi, hangi duygunun baskın geldiğine bakarak araştırabiliriz. Tetikleyicilerimizi fark etmek, reddedilmek veya terk edilmekle ilgili inanç ve tutumlarımıza bakmak yardımcı olabilir. Değiştirebileceğimiz ve düzenleyebileceğimiz tek kaynak kendimiziz. Bu yüzden öncelikle duygusal sorumluluğumuzu üstlenmek, kendimizle kurduğumuz bağın en kıymetli belirleyicisidir.